FINDIKLI
Fındıklı ilçemiz il merkezine 54 km uzaklıkta olup, güneyinde Yusufeli, doğusunda Arhavi, batısında Ardeşen ve kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır. 409 km2 toplam alana sahip olan ilçe, Rize’nin en doğusundaki Artvin iline sınır ilçesidir. Eski adı Viçe’dir. Bu da kelimenin antik Kolkh dillerinden kalma yerli bir yer adı olarak bilinmektedir.
1. Tarihçe
Fındıklı’nın mitolojik tarihi hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. Gürcü arkeologlara göre ise Doğu Karadeniz’in ilk yerlilerin iskân tarihleri M.Ö.1600’lere kadar inmektedir. Aynı zamanda Yunan mitolojisinde Doğu Karadeniz halkları ile ilgili birçok efsane ve anlatım mevcuttur. Genel olarak, M.Ö. 3000’den M.Ö. 298’de kurulan Pontus Krallığına kadar, Doğu ve Orta Karadeniz’de kökenleri olasılıkla aynı olan ama değişik isimlerle anılan kavimler yaşamış olduklarını bilinmektedir. Fındıklı bölgesinin mitolojik dönemini ifade edebilecek en doğru terim “Kolkh” ismidir. Bu isim, Bizans donemi ile birlikte yerini “Laz” ismine bırakacaktır.
M.Ö. 298’de Büyük İskender’in hâkimiyetimden hemen sonra Pontus Krallığı kurulmuştur. Bu donemde Viçe kasabası, basta Atina olmak üzere Ğere, Arhavi ve Hopa gibi başlıca sahil yerleşimleriyle beraber küçük bir bölge olarak bilinmektedir. Pontus Krallığı, M.Ö. 64’de Roma İmparatorluğu tarafından yıkılınca, bölge Kolkh topraklarına kalmıştır. M.S. 395’de Bizans’ın Doğu Karadeniz’deki sınırının Kemer - Melyat dolaylarında olduğu bilinmektedir. Melyat’tan doğuya doğru ise Lazika Krallığı’nın egemenliğinden bahsedilmektedir.
1204 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu’nu kurulması ve sınırlarının Çoruh nehri olarak ifade edilmesinden Fındıklı bölgesinin de Trabzon Rum İmparatorluğu içinde olduğunu göstermektedir. 1461’de tüm yöre ile birlikte Fındıklı da Osmanlı topraklarına katılmıştır. Viçe bölgesinin de dahil olduğu Laz kazasının merkezi şimdiki Arhavi ilçesidir. 1486 yılında Laz kazasındaki tapu kayıtlarda Viçe, Sümle, Pazine ve Mzuğu yer almaktadır. 1835 yılında Osmanlı Devleti’nin yaptırdığı nüfus sayımına ait belgelerde, Fındıklı köylerine ait nüfus bilgilerine, sülale adlarıyla birlikte detaylı bilgilere ulaşmak söz konusu olmuştur. Bu kayıtlara göre Viçe’nin tekrar nahiye statüsünde Arhavi kazasına bağlandığı görünmektedir.
Yakın Tarih
Viçe nahiye olarak 1886 yılında kuruldu. Fındıklı’da rüştiye mektebi Pazar, Arhavi ve Fındıklı da ise 1887 yılında açıldı. 1876-1877 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Berlin anlaşması ile 3 Mart 1878’den sonra Batum Ruslara bırakılmıştır. 1867 yılında belediye teşkilatı kurulan Rize Lazistan sancağın yeni merkezi olmuştu. 1905 yılında ülke genelinde ilk defa kadınların da sayıldığı nüfus sayımı kayıtlarda Viçe şehri “nahiye” statüsünde Hopa kazasına bağlı gösterilmektedir.
Fındıklı ilçesi de 15 Şubat 1916 tarihinde Rusya egemenliğine geçti. Rusya’da gerçekleşen Bolşevik Devrimi sonrası I. Dünya Savaşı’ndan çekilmesi ile birlikte 11 Mart 1918 günü Fındıklı bağımsızlığını kazanmış oldu. 1933 yılında Artvin ve Rize illeri birleştirilerek Çoruh ili oluşturuldu. Yaklaşık üç yıl sonra 1936’da Artvin ili tekrar ayrıldı ve bu idari bölüşümde Hopa’ya bağlı bir nahiye olan Viçe(Fındıklı) Artvin’e bırakıldı. 1948’de ise nahiye statüsünden ilçe statüsüne dönüşerek Fındıklı, Rize iline bağlanmış oldu.
2. Nüfus
Fındıklı ilçesi 2020 yılı nüfus verilerine göre 16.850 nüfusa sahip, 8 mahallesi ve 23 köyü olan Karadeniz’in küçük bir ilçesi. İlçe merkezinde Belediye sınırlarında mahalle bazında nüfusun cinsiyete ve yaş gruplarına göre dağılımı aşağıdaki şekildedir.



3. İklim ve Bitki Örtüsü
Fındıklı Doğu Karadeniz kıyı şeridinin bütün iklim özelliklerini taşımaktadır. İlçede her mevsim bol yağışlı bir ikim söz konusu olup, son bahar ve kışın ilk aylarında çok ılıman iklim mevcuttur. Bu dönemler rutubet oranının oldukça düşük seviyelere düşmesi ayrı bir özellik olarak belirtilebilir.
Fındıklı ilçesi diğer sahil ilçelerinin sahip olduğu bitki örtüsünün tamamına sahip olan bir yapıya sahiptir. Her mevsim yeşilin her tonunun görüldüğü ilçede çay ve fındık bahçelerinin yanı sıra deniz kıyısına kadar inen sarıçam ormanları mevcuttur. Deniz kıyılarına kadar uzanan sarıçam ormanlarının yanı sıra Sümer, Çağlayan ve Arılı derelerinin vadileri boyunca kızılağaç, kayın ağacı, kestane kaplı ormanların yanı sıra ıhlamur, akasya ve bol miktarda karaağaç kaplı alanlar görülmektedir.
Ülkemizin diğer bölgeleri ile kıyaslandıklarında birer orman ağacı boyutlarına ulaşmış meyve ağaçlarının bolluğu da dikkat çekicidir. Dev boyutlara ulaşmış armut, kiraz, ceviz, elma ve erik ve karayemiş ağaçları hakim bitki örtüsünün önemli öğeleridir.
Başta yöreye özgü olan kara üzüm, sihirli bir sağlık iksiri olduğuna inanılan Karayemiş, her Fındıklılının “dünyanın hiçbir yerinde bu kadar lezzetlisi yetişmiyor” diyerek kolaylıkla iddiaya girebileceği patlıcan inciri bu sevgiyi arttıran meyvelerden birkaçıdır.
Karayemiş de 1546 yılında bir Fransız tarafından Trabzon’dan toplanmış ve Trabzon Kirazı (Cerasus trapezuntuna) olarak adlandırılmıştır. Ülkemizde ise Taflan, Karamış, Kattak, Laz Üzümü, Laz-Gürcü Kirazı, Tçko, Tanal kısaca karayemiş olarak adlandırılabilmektedir. Karayemiş; 5-6 m boyunda veya boylu çalı şeklinde, kışın yaprağını dökmemektedir. Zeytin (yuvarlakça) biçimindeki, tek çekirdekli (düzgün, sivri, çarpık yumurta biçimli) az-çok sulu mayhoş-buruk (olgunlaşmış mahlep tadına benzer) meyveleri vardı.
Trabzon hurması (Diospyros Kaki L.) Ebenaceae familyasına ait bir bitkidir. Dal hurması, iyi bir askorbik asit ve A vitamini kaynağıdır. Ham meyvede ve olgun meyvenin yenmeyen kabuk çevresinde meyve etine oranla daha fazla askorbik asit bulunmaktadır.
Germen ve Slav halklarında ıhlamur kutsal bir ağaçtır. Ihlamur ağacı, oymacılık ve mobilyacılıkta, oyuncak sanayinde, müzik aletleri yapımında, kâğıt ve kibrit üretiminde kullanılır. Ihlamur anavatanı kuzey yarımküre olan bir ağaç ve bu ağacın kurutulduktan sonra bitkisel çay olarak kullanılan çiçekleridir. Ihlamur arıcılık açısından önemli bir nektar kaynağıdır.
4. Coğrafi Durum
Rize’nin en doğu ilçesi. Dağlar denize dik ve onlarca vadiden sıyrılıp gelen dereleri ile bilinen ilçemiz doğuda Sümle deresi batıda Arılı ve kenti ikiye bölen Çağlayan Dersinin verimli ve gösterişli vadilerinde kurulmuştur.
Bölgenin diğer sahil ilçelerine benzer yanlarının yanında onu özel kılan yönlerinden biridir bu dereleri.Bu derelerin uzun vadileri Kaçkarların doruklarına kadar derin bir bakış imkanı verir.
4.1. Mahaller
Belediye sınırları içerisinde 8 mahallesi ve ilçe sınırları içerisinde 23 köyü bulunmaktadır. Belediye Sınırlarındaki mahallelerimiz;

4.2. Köyler
İlçemiz bünyesinde yer alan dört vadide yerleşik olan toplamda 23 köy vardır. Bunlar;

4.3. Vadi ve Yaylalar
Fındıklı ilçe merkezinden güneye doğru derelerin vadilerini takip ederseniz eşsiz güzellikteki köyler karşılar sizi. Geçmişte ulaşımda deniz yolu kullanılmakta olup yaşadığımız yüzyılda denizlerden vazgeçilmiş ve karayolu ulaşımına önem verilmiştir. Bölgenin demir ve deni yollarından mahrum bırakılması ülkede izlenen yanlış ulaşım politikalarının bir sonucudur.
Arılı dersi ve Manaster mevkiinde ona katılan Çınarlı deresinin vadileri boyunca Hara, Tepecik, Meyvalı, Karaliköy, Arılı, Gürsu ve Yaylacılar köyleri yer alır. Manaster Köprüsü mevkiinden Çınarlı Dersi yönündeki vadiyi takip ederseniz Çınarlı, Avcılar, Cennet, Sulak, Ihlamurlu ve Yenişehitlik köylerine ulaşabilirsiniz. Çağlayan deresi vadisi boyunca; Çağlayan, Aslandere, Beydere köyleri sıralanır. İlçenin doğusundan akan derelerden biri de Sümer Dersidir. Bu dere vadisinde de Sümer, Saat ve Derbent köyleri bulunmaktadır. Fındıklı ilçesinin doğu sınırında yer alan Kıyıcık köyü bir kıyı köyüdür. Yeniköy köyü ilçenin Ardeşen İlçesi ile sınırını teşkil eden denize hakim tepeleri ve güzel sahili ile tanınan köylerimizden biridir.
Fındıklı ilçesinin vadileri boyunda birçok yayla bulunmaktadır. Yaylalarımız Milyon yıldızlı oteller statüsündedir. Çimenlerin üstüne yatınca milyonlarca yıldızı görürsünüz sanki dokunurcasına. Fındıklı ilçesini karlı dağların doruklarına ulaştıran Arılı ve Çağlayan derelerinin eşsiz güzellikteki vadileri çok sayıda yaylaya ocaklık eder. Vartivor şenlikleri; Çağlayan deresinin yaylalarından biri olan Çamlık yaylasından Sakura yaylasına göç zamanı olan Temmuz başlarında düzenlenen bir yayla şenliğidir. Vartivor şenlikleri 10 gün devam ederdi. Dolap verilen (Dönme dolap) kurulur, Kaval, Tulum gibi müzik aletleri çalınarak günlerce horonlar oynanırdı. Akraba ve dostların buluşma yeri olan Vartivor şenliklerinde efsaneler konu olacak sevdalar da yaşanırdı.
Başlıca yaylalarımız;


4.4. Deniz ve Dereler
İlçemiz Karadeniz sahilinde yer almakta olup, yaklaşık 7 km ilçe merkezinde olmak üzere toplamda sınırları içerisinde 17 km uzunluğu sahili vardır. Fındıklı ilçesinin 4 ana deresi olup çok sayıda şelaleleri ve yüzülebilecek alanları vardır. İlçemizin dereleri ve bu dereleri besleyen ırmakların tamamında kırmızı benekli ablalık yaşamaktadır. Temiz ve bol oksijenli sularda yaşayabilen bu balıkların varlığı sahip olduğumuz su kaynaklarının temizliğinin de bir göstergesi durumundadır.

5. Yöresel Kültür ve Sosyal Yapı
Doğu Karadeniz bölgesi sahip olduğu coğrafi konum nedeni ile büyük medeniyet merkezleri ile doğrudan bağları zayıf olmuş bir bölgedir. Coğrafi zorluklardan kaynaklı olarak bölge yoğun bir yerleşmeye tabi olmamıştır. Kara yolu ile ulaşımın oldukça güç şartlar altında yapılmasına rağmen deniz yolu aktif biçimde kullanılmakta. Bölge topraklarında yetiştirilen çeşitli ürünler kıyı ticareti yapanlar tarafından deniz yolu ile diğer bölge ve ülkelere ulaştırılmaktaydı. Bu nedenle bölgede yaşayan insanlar kendi doğal şartlarına uygun çözümleri genellikle kendileri bulup uygulamışlardır. Üretim biçimi ve yaşam biçimine yansıyan özgünlük bölgenin bu yapısından kaynaklanmaktadır. İlçemiz kendine has bölge kültürünün bütün canlılığı ile varlığının korunduğu, modern yaşam ile geleneksel yaşam çizgilerinin uyum içerisinde harmanlandığı küçük bir ilçedir.
5.1. Tulum ve Kemençe
Kafkasya'dan Türkiye'ye geldiği bilinmektedir ve oynanan oyunlar daha ziyade Hemşin yöresinde gelişmiştir. Tuluma bölgemizde de Guda olarak da anılmaktadır. Tulum Ezgileri olarak; Polatın Rizesi, Abtinin Rizesi, Çinçiva Rizesi, Sık Rize, Eski Çano, Yeni Çano, Seydioğlu, Tumasoğlu, Apso, Çarişka, Anzer, Paakçur, Amlakit, Samistal, Yali, Dumli, Anço, Mamudoğlu, Kotuna, Ğvhant, Hemşin, Yüksek Hemşin, Memedina, Bakoz, Kaçkar, Ğhevek, Kêmêr, Çift Ayak, Papilat, Dereci bilinmektedir.
Kemençe Farsça kökenli bileşik bir kelime olup "keman" küçültme eki olan "çe" kelimesinin bir araya gelmesi ile oluştuğu bilinmektedir. Yayla çalınan küçük saz anlamını taşır.
5.2. Atmacacılık
Doğu Karadeniz’de atmacayı kolunda taşımak bir ayrıcalık olarak bilinmektedir. Rize’den başlayıp Gürcistan sınırının ötesine uzanan bir gelenek atmacacılık ve temelinde bıldırcın avı yatıyor. Atmacalar orman içerisinde ani dönüşlere imkân sağlayan kanatlara, kuyruğa, güçlü pençelere ve gagaya sahipler. Ağustos ayının sonunda, atmaca göçü başlar. Avrasya ile Afrika arasındaki önemli göç yolu üzerinde yer alan Doğu Karadeniz yoğun kuş göçüne şahit olur.
5.3. El Sanatları
Doğu Karadeniz Bölgesinin hemen tamamında olduğu gibi Fındıklı’da da ev içerisinde oturmak amacıyla kullanılan arkalıksız oturaklar bulunmaktadır. İskeletinin tamamı ahşap malzeme kullanılarak hazırlanan oturakların örgü ile oluşturulan üst kısmında orman içlerinden sökülüp işleme teli olarak kullanılacak hale getirilen sarmaşık sicimleridir.
Kendir liflerinden elde edilen iplikler ile dokunan Rize Bezi kendine has özellikleri ile diğer dokumalar arasında farklı bir yer edinmişti. Rize’de üretilen kendir ipi, bol yağışlı ve az güneşli coğrafyası nedeniyle daha yumuşak ve ince bir yapıya sahiptir. Rize bezinden elde edilen kumaşlar terlemeyi en aza indiren, vücudun sürekli hava almasını sağlamaktadır.
Yöremizde arazinin engebeli oluşu, ekilebilir arazinin sınırlı olması üretimde, üretilenin taşınmasında büyük zorlukları da beraberinde getirmiştir. Elde edilen mısır ve fındık ve çay gibi ürünlerin engebeli yollardan taşınması için çeşitli boylarda sepetlerin örülmesi ile taşıma sorunu çözümlenmeye çalışılmıştır. Yöremizde bol miktarda yetişen fındık çubuklarının esnek olan dış kabukları soyularak elde edilen sepet örme materyali geleneksel yöntemlerle kış aylarında boy boy sepetlere dönüştürülmekteydi.
5.4. Giyim Kuşam
Lazistan gibi engebeli bir yerde yaşamaya ve değil bir köyden diğer bir köye, bir evden öteki eve gitmek için bile iki bayır çıkıp birkaç dere atlamağa mecbur olan bu halkın vücutlarına yapışmış elbise giymelerindeki etkisini gösterir. Bu tarz zıpkaların şu çevik ve çalak halka en muvafık bir libas olduğunda şüphe yoktur. Erkek kıyafetinde kendir ipinden elde edilen kumaşlardan dikilen giyimlikler ve gömlekler kullanılırken kadınlar arasında da aynı kumaşların giyimlik olarak kullanıldığı görülmektedir. Kadınlarca giyimlik olarak Forka adı verilen bir elbise türü kullanılmaktaydı. Forkanın ön tarafına Fota, Gotsakora adları ile bilinen bir tür peştamal dolanmaktaydı. Fotalar kare, dikdörtgen tarzında çeşitli renklerden dokumaktaydı.
Geçmiş yıllarda beslenen keçi ve koyun yünlerinden özellikle yüksek köylerimizde çok çeşitli renk ve desenler içeren çoraplar işlenirdi. Mevsimine göre kalın veya ince dokunan bu çoraplar son derece sağlıklı ürünlerdi. Yün dışında keçi kılından elde edilen ve zangal adı verilen kıl çoraplar günümüzde de karlı kış günlerinde rahatlıkla kullanılabilmektedir. Kara lastik ayakkabılarla giyilen zangal ıslansa dahi ayak ısısında önemli bir kayba sebep olmadığı için özellikle çobanlar ve karlı kış günlerinde doğada yaşamak zorunda kalanlar tarafından tercih edilmektedir.
5.5. Yöresel Yemek ve Meyveler
Yöresel yiyeceklerin temelinde genellikle mısır ve mısır unu bulunmaktadır. Yöresel yemekler olarak mısır Ekmeği, Fasulye (Lobya) Çorbası, Kabak Çorbası, Fasulye Tavalısi -Sarmısaklı, Turşu Kavurma veya Turşu Tavalısı, Pazı Tavalısı veya Pazı Kavurması, Pazı Dolması, Kara Lahana Dolması, Ezme Lahana veya Dövme Lahana, Lahana Sarması Veya Etli Lahana Dolması, Isırgan Yemeği, Hamsili Ekmek, Sebzeli Hamsi Tavası, Yumurtalı Hamsi, Hamsili Pilav, Pelekide veya Kiremitte Hamsi, Muhlama, Hoşmer, Haşıl, Termoni, Pekmezli Asude -Desi, Laz Böreği, Şekerleme, Kabak Sutlacı -Lapa, Pekmezli Kabak, Pepeçura ifade edebiliriz.
Fındıklı ilçe merkezi ve köylerinde çok çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. Meyve ağaçları genellikle bahçe kenarları, avlular ve uygun fındıklık ve çaylık alanlarla iç içe yetiştirilmişlerdir. Çok çeşitli armut cinsleri, başta laz elması olarak da tanınan demir elma ve diğer elma çeşitleri, cins cins erikler Trabzon hurması olarak bilinen, başta patlıcan inciri adı verilen incir çeşitleri, taflan olarak da bilinen karayemiş çeşitleri, kirazlar, dut ve bol miktarda yöreye haz kara üzüm yetiştirilmektedir. Son yıllarda bölgede giderek yaygınlaşan kivi ve bodur elma yetiştiriciliği çalışmaları yörede ticari anlamda meyveciliği yaygınlaştırmaktadır.
Fındıklı ilçe merkezi ve köylerinde yetiştirilen meyvelerin birçoğundan eşine az rastlanır lezzete ve kıvama sahip pekmezler üretilmektedir. Elma, Armut, Hurma pekmezlerinden başka en yaygın olarak yapılan pekmez üzüm pekmezidir.
6. Ekonomik ve Tarımsal Yapı
İlçe ekonomisi Rize genelinde olduğu gibi çay tarımına dayanmaktadır. 1952 yılında ekimine başlanan çay tarımında ilin diğer ilçeleri gibi Fındıklı’da da önemli gelişme görülmüştür. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan ilçede Çay tarımının yaygınlaşmasından önce; Fındık, mısır pirinç, arpa ve yörede pasta olarak adlandırılan darı ekimi yapılmaktaydı. Bunlardan başka ceviz üzüm karayemiş, hurma türlü cinslerde armut, elma erik, incir kara lahana turp fasulye salatalık bezelye, soya fasulyesi, kabak gibi ürünler yetiştirilmekteydi. Yer elması adı verilen bir tür tatlı patates ve adı verilen patateste besin kaynakları arasında geç de olsa yer almıştı.
Doğu Karadeniz’in hemen bütün kesimlerinde olduğu gibi Fındıklıda da tarım araçlarında oldukça eskilerden gelen geleneksel yapı korunmaktadır. Mısır ekiminin yaygın olduğu yıllarda kullanılan sapan yaklaşık 45 derecelik açı ile eğrilmiş olan bir ağacın ucuna demir susta takılmasında elde edilen sapan mısır ekimin azalması ile birlikte tamamen ortadan kalkmıştır. Mısır ekiminde kullanılan araçlardan dar ağızlı olanına çapa bergi geniş ağızlı olanına da pala bergi adı verilmektedir. Toprak kazma işinde kullanılan araçlardan biride bel adı verilen araçtır. Demirden yapılmış iki dişlinin son derce estetik bir sapa geçirilmesinden elde dilen bel ile hem ayak hem de el gücünden yararlanılarak toprak kazılmaktadır. Son yıllarda belin ahşap olan sap kısmının da metal kullanılarak yapılmakta olduğu görülmektedir.
6.1. Çay, Fındık, Kivi ve Mısır
Çay Tarımı Fındıklı da 1952 yıllarında başlamıştır. 1952 yılında çay ekimine izin verilmiş 6 yıl çay bitkisinin büyümesi beklenmiş ve 1958 yılında ilk hasat yapılmıştır.
Halen Fındıklı ilçesinde 220 ton günlük çay işleme kapasitesine sahip Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait bir çay Fabrikası ve üç adet özel sektöre ait çay fabrikası mevcuttur. İlçenin hemen her ailesinden bir veya birkaçının çalışma imkanı bulduğu çay fabrikalarında çalışanlarının ve ailelerinin sosyal güvenceye kavuşmalarına da vesile olmuştur.
Özenle kurulan fındık bahçeleri yöre halkı için stratejik öneme sahip bir ürün olarak değerlendirilirdi günümüze kadar. Fındık ağustos aylarında başlanan fındık hasadı 15-20 günlük bir süre içerisinde toplanır. Özellikle yol kenarlarında ve çay bahçelerinin kıyılarında yetişen fındıklar dallar eğilerek toplanır. Bu dallar gelberi adı verilen kokari ile çekilerek eğilir ve üzerindeki fındıklar toplanır. Fındık toplayan kişilerin omuzlarına astıkları zembilleri de yörede bolca yetişen kestane ağaçlarının genç fidanlarından elde edilen kabuklardan örülerek elde edilir canca’dır. Hasadı gerçekleşen fındık öncelikle serender adı verilen ve son derece güvenli olan yapılara taşınırdı. Sürekli hava hareketinin yaşandığı serender kısa sürede fındıkların çotanak adı verilen dış kabuklarından ayrılırdı. Güneşli havalarda müsait bahçelere serilerek kurutulmaya çalışılan fındık yörede gelişen sözlü kültürün geliştiği ortamları yaratması bakımından da önemlidir.
İlçemizde 1990’lı yıllardan bu yana kivi üretiminde hızlı bir gelişme yaşanmaktadır. Hemen her köyümüzde kurulan kivi bahçelerinde natürel kivi üretimi gerçekleştirilmektedir. Kivi üreticileri kasım aylarında hasat ettikleri kivi meyvesini ilçede kurulan kivi alım yerlerine kendi imkanları ile satarak değerlendirmektedirler. Genellikle çay bahçeleri ile iç içe kurulmakta olan kivi bahçelerinde fidan başına 50/70 kg dolayında verim alınmaktadır.
Doğu Karadeniz’de olduğu gibi Fındıklı’da da Mısır ve Fındık üretimi önemli yer tutmaktadır. Nisan aylarında ekimi yapılan mısır filizleri haziran aylarında ilk seyrekleştirme işlemine tabi tutulur. Mısır bahçelerinde verimi arttırmak amacı ile genellikle hayvan gübresi kullanılırdı.
6.2. Balıkçılık
Karadeniz sularında yetişmekte olan çeşit balıklar ve balıktan ayrı bir yere sahip olan hamsi temel protein kaynaklarındandır. Bu günlerde yeniden keşfedilen mezgit, istavrit, kalkan, kefal, sargan ve hamsi balıklarının yanında berrak derlerde doğal ortamında yetişen kırmızı benekli alabalık ve bir tür sazan cinsi olan bıyıklı sazan balıkları sahil köyleri ve mahallelerinde yoğunlukla tüketilmektedir.
Kırmızı benekli alabalık dış yüzeyi son derce kaygan 40 cm boylarına kadar büyüme kabiliyetine sahip nadir bir balık türüdür. Derelerdeki çeşitli küçük canlılarla beslenen ala balık son derce hareketli ve esnektir. Çağlayanlardan akan sulara karşı zıplama ve akıntıya karşı yüzme kabiliyeti hayranlık uyandıracak şekildedir. Derelerimizde yaşayan diğer bir balık türü de yörede Ponso adı verilen bıyıklı tatlı su sazanıdır. Sarı gümüş rengine yakın bir renge sahip olan bu balık ta son derece kaygan bir yüzeye sahip olup çeşitli boylarda olabilmektedir.35/40 cm boylara kadar uzayabilen Ponso balığı da sevilerek tüketilene bir balık türüdür.
6.3. Arıcılık
Çok eski yıllardan beri üretimi yapıla gelen bal yöre insanın kimliğinin bir parçası haline gelmiştir Yörenin özel doğa şartlarına uygun son derce doğal ve sağlıklı bir biçimde üretilen bal önemli bir besin kaynağı ve geçim kapısı durumundadır. Geçmiş yıllarda kara kovan arıcılığı olarak bilinen yöntemle üretim gerçekleştiren arıcılarımız günümüzde fenni kovanlara yönelmiş durumdadır. Hemen her köyümüzde üretimi yapılmakta olan yöre balı ağırlıklı olarak kestane çiçeğinden elde edilmektedir. Nisan aylarında açmaya başlayan Orman gülü (Kumar - Mşkeyi), karayemiş, diken, ıhlamur, akasya, kivi ve yörede yetişen çeşitli meyvelerin çiçeklerinden elde edilen yöre balı sevilerek tüketilmektedir.
Kara kovan arıcılığı bugün itibari ile sembolik sayılacak düzeylere inmiş durumdadır. Bu tarz geleneksel üretimden vazgeçmeyen az sayıdaki arıcı tarafından kara kovan arıcılığı da yapılmaktadır. Meşecilik adı da verilen Kara kovan arıcılığı son derece zahmetli ve riskli bir uğraş olmasına rağmen bu tarz üretimi sürdürenler bulunmaktadır. Orman içlerinde dev meşe ağaçlarının dallarına yerleştirilen kovanlarda hiçbir ilaç vitamin vs kullanmadan tamamen doğal bir şekilde üretilen kara kovan balı çok değerli kabul edilmektedir. Arılı deresi vadisinde yer alan Baş mağara, Çam suyu, Kule, Mğesti; Çağlayan deresi vadisinde yer alan Hazma, Gürcü düzü, Taşçı mağara ve civarları kara kovan arıcılarının üretim yaptıkları başlıca alanlardır.
6.4. Hayvancılık
Geçmişte köy şehir ayrımı olmaksızın her evde mutlak surette bir veya birkaç inek beslenirdi. Beslenen inek sayısı köylere doğru gidildikçe artmakta ineklerin yanında keçi ve koyular da yer almaktaydı. Son derece sarp yapıda olup yoğun bitki örtüsü ile kaplı olan arazilerde beslenmesi hayli güç olan hayvanların karınları yaz aylarında yaylalarda doyurulurdu. Bahar aylarının gelişi ile birlikte giderek yükseklere doğru soğuk havayı temkinli adımlarla takip eden hayvan sahibi köylüler önce yörede merze olarak adlandırılan mezralara oradan da havaların iyice ısınmasıyla birlikte daha yükseklerde yer alan yaylalara ulaşırlardı. Buralardaki geniş otlaklarda hayvanlarını besleyen bölge insanı kış boyu tüketeceği yağ ve peynir gibi ürünlerini de elde etmiş olurdu. Ağustos aylarının ortalarında başlayan yayladan geri dönüş ekim ayının sonlarına doğru tamamlanmış olurdu.
Günümüzde ilçemizin köylerinde ve ilçe merkezine yakın mahallelerde birçok aile kendi süt ihtiyacını giderecek ölçülerde inek beslemeye çalışmaktadır. İlçede yem bitkilerinin yetiştirilmeyişi, kışlık kuru otun Ardahan, Kars gibi komşu illerden taşınması, endüstriyel yem üretme fabrikalarının yörede olmayışı gibi nedenlerin etkisi ile ticari anlamda besicilik yapılamamaktadır.
Kış boyunca fazla yağan kar bazen beklenmedik sıkıntıları da beraberinde getirirdi. Mısır saplarından elde edilen nçala kurutulup saklanan kara ağaç yaprakları sınırlı miktarlardaki otlaklardan biçilip kurutulan ince ot (az güneş nedeniyle iyi kurutulamadığı için kış aylarında küflenir ve çürürdü) kurutulmuş çeşitli ağaç yaprakları uzun süren kış günlerinde bitiverirdi. Açlıkla karşı karşıya kalan hayvanları kurtarmak için bugünün insanının kolaylıkla algılayamayacağı güçlüklere katlanılıp uzaklarda kalmış dağlara gidilerek zurmeh adı verilen otlar toplanırdı. Genellikle gün ağarmadan erken saatlerde başlanan zurmeh yolculuğu gecenin ilerleyen vakitlerinde tamamlanırdı. Yolculuğun büyük bir kısmı henüz erimemiş kar üzerinde yalın ayak yapılırdı. Bu zor ve meşakkatli yolculuklar horon ve karşılama türküler aracılığı ile eğlenceli hale getirilirdi.
Günümüzde hayvanların tüketeceği kışlık ot Kars, Ardahan illerinden kamyonlarla getirilmektedir. Ot satıcılığı bir sektör olarak önemli bir ticaret konusudur.
7. Mimari Yapı
Geleneksel mimarlığımızda evlerin plan tiplerini içinde yaşayan ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı belirler. Doğal etkenler daha çok binaların yapı sistemleriyle ilgili çözümler üzerinde kendini göstermektedir.
Aşhanenin çok amaçlı kullanılabilmesi araç ve gereçlerin taşınabilir olmasını gerektirmiştir. Aşhane'de ocak ve dolaplar dışında sabit olan donatı elemanları yoktur. Otuma elemanları elle kolayca taşınabilen arkalıksız iskemlelerdir. Üzerinde yemek yenen eleman ya bakır sini ya da ahşap sofradır. Açılıp katlanabilen ayaklar üzerine yerleştirildiğinden işi bittikten sonra duvardaki yerine asılmakta mekân diğer kullanımlara hazırlanabilmektedir.
Aşhane'de Hayat bölümüne geçiş kapısının karşısına gelen duvarda sürekli ateş yanan bir bölüm ayrılmıştır. Bu ateş yemek pişirme su ısıtma mısır ekmeği pişirme gibi eylemler dışında kışın ısınma korlarından yararlanılarak mangal yakma aydınlanma gibi çok yönlü yararlar sağlamaktadır. Tavandan ucunda yüksekliği ayarlanabilir bir çengeli bulunan zincir sarkıtılmıştır. (kermuli ) Zincirin çengeline hazırlanacak yemeğin türüne göre büyüklükleri ve biçimi farklı kazan asılarak ve altındaki ateş canlandırılarak pişirme işlemi gerçekleştirilir.
Bazı örneklerde ateş yakılan bölümde içinde insanların oturabileceği büyüklükte kemerli ocak yapılmıştır. Bazılarında ise ateşin dumanları serbest yükselmekte ve tavanda özellikle bırakılmış boşluktan dışarı atılmaktadır. Aşhane'de yanan ateş korları kül altına saklanarak gece sönmeden sabaha kadar korunur ve ateş yeniden canlandırılır. Bu işlem kuşkusuz kibritin henüz yaygın olmadığı dönemlerden çağımıza ulaşmıştır. Ancak sosyal yaşamda öyle yer etmiştir ki yoldan giden biri gördüğü evin bacasından çıkan dumana bakarak rahatlar. Tersine duman çıkmayan evler için de huzursuzluk duyar. Çünkü evin çatısının üstündeki duman içinde yaşamın devam ettiğini gösterir. Halk arasındaki en büyük beddualardan biri "Ocağın sönsün" sözleridir.
Aşhane mekânının hayat bölümüne geçilen kapısının yanlarında yüksekliği insan elinin uzanabildiği düzeye kadar olan kapaklı dolapları vardır. Bu dolabın alt bölümleri daha çok toprak zemine de konabilen kazan bakraç tencere ve benzeri diğer eşyalar için ayrılmıştır. İnsan elinin rahat uzanabildiği orta bölüm ise en çok kullanılan araç gereçlerin korunduğu yerdir. Dolabın üst bölümündeki kapalı gözler ise daha az kullanılan araç gereçlere ayrılmıştır. Bunların dışında bakır sinilerin geçici olarak ahşap duvara iliştirildiği mandallar bazı küçük araçların asıldığı çengeller ve açık raflar aşhanenin uygun duvarlarına yerleştirilmiştir.
Evin en önemli mekânı olan aşhanenin girişi uzaklardan bile fark edilecek çözümlerle biçimlenmiştir. Evlerin tümüne 50 santimetreyle 100 santimetre arasında olabilen yükseklikten girilir. Bir başka deyişle öncelikle iç mekâna kolay geçişi sağlamak üzere kapının bulunduğu bölüme bir platform hazırlanır. Genellikle bu platformun üstü kapalıdır. Giriş terası olarak tanımlanabilecek olan bu açık alanın uzunluğu aşhanenin boyu kadardır. Genişliği ise 1 5-3 metre kadardır. Bu platformdan eve evin önünde yer alan setlenmiş düzlükten bir merdivenle ulaşılır. Ayrıca platformdan evin alt katına ulaşan bir ikinci merdiven bağlantısı bulunmaktadır (. Ahır ve depoya dışarıdan ulaşım sağlanır. )
Dışa açılan kapı iç kapılara oranla daha büyüktür. Gündüzleri açık tutulur. Evin içine köpek tavuk ya da diğer hayvanların girmesini önlemek üzere yerden 120-150 santimetre yüksekliğinde halk arasında Perde olarak adlandırılan ve kapalı tutulan bir kapı daha vardır. Bu kapının uygun yerine mandalı dışardan gelen kişi tarafından kolayca ulaşabilmesi amacıyla dairesel bir boşluk bulunmaktadır. Bu çözüm evin kapalı tutulan kapısının insanlar için değil içeri girilmesi istenmeyen hayvanları engellemek amacıyla yapılmış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hayat evin araziye yerleşmesinde denize vadiye ya da manzaraya açılan yönünde yer alır. Her iki yanında birer ya da ikişer oda bulunur.
O halde plan tipinin oluşumunda bir ortak mekân çevresinde sıralanan odalar hayat ve çamaşırlık-tuvalet mekânlarından oluşur. Bu mekânların bazıları ortak mekânla/aşhane doğrudan bazıları dolaylı ilişkilidir. Dolaylı ilişkili olanlar hayattan girilen odalar ve uzun bir koridordan geçilen çamaşırlık-tuvalet mekânlarıdır.
Hayatın yanlarında yer alan odalardan büyük olanı Baş Oda'dır. Seki ya da sedir düzeniyle oturma ve yatmaya olanak veren baş odalarda genellikle ocak bulunmaktadır. Daha çok konuk ağırlanırken kullanılır. Baş Oda'nın karşısında bir ya da iki oda bulunur. Bunlardan manzaraya bakan Köşk Oda olarak adlandırılır. Genellikle evin genç evlileri tarafından kullanılır.
Bazı ev tiplerinde çamaşırlık-tuvalet mekânına geçiş koridoru Hayat'tan bazılarında ise Aşhane'den çözülmüştür. Yaygın olan uygulama bu ilişkinin Hayat'tan bağlantılı olanıdır.
Ortak mekânla doğrudan ilişkisi olan oda sayısı dörde kadar çıkabilmektedir. Evin ana giriş kapısının karşısına gelen yönde bir oda varsa Yan Oda iki oda varsa arazi eğiminin yükseldiği yönde yer alana Yukarıdaki Oda eğimin alçaldığı yönde yer alana Aşakki Oda adı verilmektedir. Bazı örneklerde Hayat'ın yanında yer alan odalardan biri doğrudan ortak mekânla ilişki kılınmıştır. Bu durumda biçimlendiğinde Mabeyn Oda ismini alır. Büyük örneklerde giriş kapısının yanında da ortak mekânla doğrudan ilişkili bir oda daha yer almaktadır ki bu plan tipine çok varlıklı ailelerin evlerinde rastlanabilmektedir.
Ev planlarında mekânların yeri ve birbirleriyle olan ilişkileri aynı ilkelerle biçimlenmesine karşılık aile büyüklüğüne ya da ekonomik güce bağlı olarak oda sayılarında mekân büyüklüklerinde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Genellikle arazinin eğimli olduğu kabul edildiğinde eğimin yükselen bölümünde ortak mekân/aşhane eğimin alçaldığı ve manzaraya bakan bölümünde Hayat yerleştirilerek iç mekânın iki temel elemanının yeri belirlenmiş ve odalar bu iki mekânın yanlarına yerleştirilmiştir.
İklim açısından istenen yönler önem sırasına göre doğu güney ve batıdır. Kuzey iklimsel etkiler açısından istenmeyen yön olmasına rağmen genellikle manzaraya açıldığı için evler de çoğunlukla kuzeye dönüktür. Bu saptama Karadeniz insanı için evde mutlu yaşamanın ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Odaların çoğunlukla gece kullanım alanına karşılık adları ne olursa olsun bazı tiplerde ocaklar yapıldığı hatta bazılarına sonradan eklendiği düşünülürse bu odaların gereğinde oturma dinlenme çalışma eylemlerine de olanak tanıyan bir düzeni ortaya çıkmaktadır.
Zamanımıza ulaşabilenlerin çoğunda ocakların ve sekilerin sökülmüş ortak mekân zeminini ahşapla kaplanmış olması bunların eski kullanımlarıyla ilgili bilgilerin unutulup kaybolmasına yol açmaktadır.
Doğu Karadeniz evinin ülkemizin diğer bölgelerine göre farklılıklarına bakıldığında orta yaşama mekânının aşhaneyle bütünleşmiş olduğu görülür. Türk evinde en önemli mekân Oda iken Doğu Karadeniz evinde Aşhane'dir. Bazı yörelerde bu mekân Hayat olarak adlandırılmıştır. Oysa Hayat'ın Sofa ile eş anlamlı bir ad olduğu benimsendiğinde Mabeyn olarak adlandırılan manzaraya yönelik mekânın Hayat olması gerekir. Türk evi plan tiplerinde sofa/hayat ev mekânları içinde en geniş alanı kaplamasına karşılık Doğu Karadeniz evinde boyutları oldukça küçülmüştür.
Bu temel farklılıklardan başka aşhane ve iç düzenlerinde de farklılıklar vardır. Kapı ocak dolap tavan süslemelerinde eski Karadeniz kültürlerinin izleri olmasının yanı sıra Kafkasya'dan gelen dış etkiler de ağırlıklı olarak kendini göstermektedir.
Kent ve köy evlerinin plan şemalarındaki farklılıklar tarımsal üretimle tarım dışı üretimin ortaya koyduğu değişik çözümlerden kaynaklanmaktadır. Köy evlerinde toprak zeminli mutfak varken kent evlerinde odalardan biri mutfak işlerini üstlenmiş veya bahçede ek yapı olarak yer almıştır.
Köy evlerinin alt katı hayvan barınağı olarak kullanılırken kent evlerinde alt kat kışlık oda depo ya da mutfak olarak kullanılmaktadır. Kent ve kasabalarda koyların rüzgar ve dalgaları perdelediği bölümlerde yalılar yer almıştır. Yalıların alt katları kayıkhane ve ağ depoları olarak değerlendirilmiştir. Kent evlerinde gelenek içindeki evlerin alt katları dükkândır.
7.1. Yerleşim Yerleri ve Tercihler
Yeşille mavinin kucaklaştığı bu güzelim kent kıyı kenti olmanın avantajlarından da yararlanarak uzun bir geçmişe sahip olmasa da uğranılan yada konaklanılan bir yerleşim yeri olma özelliğini korumuştur. İnsanların dışa dönük portrelerini çizerken aynı zamanda da kentin genel bir fotoğrafını çekmiş olduk. 18. yüzyıla kadar yerleşim yerleri olarak kıyı şeridinin uzağında vadilerde yada güneye bakan dağ sırtlarında yerleşimin tercih edilmiş olması biraz da tarımsal üretim biçimiyle ilgilidir. Hayvancılığın yanı sıra Fındık, mısır, üzüm yetiştiriciliği için dar kıyı şeridinde yaşamanın bir avantaj olmayacağını düşünen halk, balıkçılık, deniz taşımacılığı ve kıyı ticaretiyle uğraşanlardan farklı olarak daha iç bölgelerde ve yükseltili arazilerde konaklamışlardır. Ekonomik kaynaklı bu tercihler beraberinde mimari farklılığı da doğurmuştur.
Evler konaklanılan yerler olmaktan ziyade yaşanılan mekanlar olarak düşünülmüş, alışılmadık bir özentiyle inşa edilmiştir. Evin inşasında genişlik ve yükseklik kadar avlunun yani bahçenin büyüklüğüne de önem verilmiştir. Salt ısı ve ses yalıtımı değil evin konumu, yola uzaklığı iki ev arası mesafe gibi bir takım özel tercihler dışında, en önemli belirleyen olarak güneş alan güneyli cephelere dönük inşa edilmiştir.
Genelde ahşap, taş ve iki katlı geleneksel mimari günümüzde betonarme, tuğla sıva klasik yapılara dönüşmüştür. Günümüz mimari özelliklerinden, konut tiplerinden çokta bahsetmenin bir esprisi olmadığını düşünerek geleneksel konut mimarisinden bahsedelim.
Dere taşlarının kare şeklinde yontularak ahşaplar arasına dizilmesiyle oluşan mimari yapı, yörenin iklim koşullarıyla da ilgili bir tercihtir. Görünüm olarak oldukça eski bir görünüme sahip olmasının yanında kışın sıcak yazın serin bir hava estir evin içerisinde. Ayrıca Karadeniz bölgesinin yoğun nem oranı bu tarz mimari sayesinde insan sağlığını ev içinde tehdit etmesi önlenir. Evin yaşama alanı olarak yani oturma odası ve salon genelde kuzeye bakar. Bunun temel nedeni denizin görünmek istemesi ve vadilerin kuzeye doğru genişlemesidir.
7.2. Yapı Sistemi
Doğu Karadeniz yöresindeki mimarlık ortamında kullanılan yapı sistemleri başlıca üç bölüme ayrılabilir: Bunlardan birincisi ahşap yığma yapı sistemidir. Dikmeler kullanılmadan ahşap yapı malzemelerinin yatay olarak birbiri üzerine bindirilmesiyle kurulan taşıyıcı sistemleridir. Doğu Karadeniz’de bu tip yapılara ahşabın yaygın olduğu iç kesimlerde ve genellikle yaylalarda rastlanabilmektedir. Günümüze kadar ulaşabilen kıyı kesimindeki ahşap yığma yapıların büyük ağaç türlerinin buralarda da yaygın olduğu eski yıllardan kalma olduğu söylenebilir.
İkincisi ise ahşap çatma/iskelet yapı sistemidir. Çatma Ahşap İskelet Ahşap Karkas gibi yöreye ait deyimler her kesimde belirli yapı sistemini tanımlayamayabilir. Bölgenin bir kesiminde Çatma olarak adlandırılan yapı sistemi başka bir kesimde İskelet ya da Karkas olarak adlandırılmıştır. İsmi ne olursa olsun bu tip yapı sistemlerinde ana kural tüm yapı yükünü temel duvarlarına ileten taşıyıcı elemanlar ahşap yığma sistemlerin tersine düşey olarak kullanılmaktadır.
Genellikle 50 santimetre kalınlığında moloz taşla yapılan temel duvarları yükseltilerek bodrum kat elde edilmiştir. Çatma yapı strüktürü temel duvarların belirli düzeyde bitiminden sonra kurulur. Öncelikle taş duvarın üstüne yatay konumda 15x15 kesitli taban ağaçları yerleştirilir. Köşeler yörede Boğaz Geçme olarak adlandırılan yarım geçmeyle birleştirilir. Gerek köşelerin gerekse kiriş-taban ağacı birleşmelerinden rijit olabilmesi için taban ağacı üst üste iki parçadan oluşturulur. İkinci aşamada taban ve kirişlerin üzerine geçme bir detayla düşey taşıyıcılar oturtulur. Yörede direk olarak bilinen düşey taşıyıcıların boyu normal kat yüksekliğini belirlemektedir. Köşe ve aradaki ana direklerin üstüne yatay konumda yine geçme detaylarla Direk Başı yerleştirilir. Bütün bu işlemler yapılmadan önce yapının cephesinin kuruluş biçiminin önceden saptanmış olması gerekir. Bunun nedeni seçilen dolgu malzemelerinin de taşıyıcı sisteme yardımcı olmalarıdır. Çatma yapılarda dolgu tekniğine göre cephe üç şekilde kurulmaktadır.
7.3. Göz Dolma
Düşey ve yatay konumdaki taşıyıcıların araları daha küçük kesitli parçalara bölünerek kurulur. İç bölmelerin dış yüzeyle birleştiği yerlerde ve pencere boşluklarının yanlarında ara dikmelerden yararlanılır. Ayrıca yatak konumundaki ara bağlantılar pencere boşluğunun alt ve üst kenarını belirlemektedir. Düşey ve yatay konumdaki tüm ana ve ara taşıyıcıların oluşturduğu boşluk 17-20 santimetre arayla önce düşey ahşap elemanlarla bölünür. Meydana gelen dar uzun boşluklar 15-22 santimetre arayla düşey elemanlara tesbit edilen küçük yatay parçalarla yeniden bölünerek kare ya da dikdörtgen kutucuklar oluşturulur. Artık kurulmuş olan cephe yüzeyi dolgu malzemesi yerleştirilmeye hazır durumdadır.
Göz dolması sisteminde dolgu malzemesi bir yüzeyi çok düzgün olan dere taşlarından kırılarak hazırlanmaktadır. Ahşap elemanlarla oluşturulmuş gözler arasında küçük oranda boyutsal farklar olmasına rağmen bu boşluklar standart sayılabilir. Bu nedenle hazırlanan dolgu taşlarının da gözlere girebilecek şekilde standart olması gerekmektedir. Pencere boşluklarının dışında tüm kutucuklar hazırlanan taşlarla doldurulmaktadır. Taş dolguların ahşap gözlerle meydana getirdiği küçük boşluklar .
Fındıklı evlerinin özgün mimarisinde sözü edilen evlerin diğer bütün Doğu Karadeniz evlerinde olduğu gibi ana mekânı mutfaktır. Herkesin anlayacağı şekilde Mutfak olarak tanımlanan evin bu bölümünü mutfak terimi tam anlamıyla tanıtmaya yetmez. Çünkü sözünü ettiğimiz mutfak sadece yemek pişirme eylemini değil yemek yeme oturma dinlenme yıkanma ve bunun gibi işlevleri de karşılayabilen çok amaçlı bir mekândır. Evin plan şemasının temel elemanı sayılan mutfak yörede Aşhane Ohomonduni olarak da adlandırılmaktadır. Bazı örneklerde iç mekânlar toplamının yarısı kadar alan kaplayabilir.
Evin arazideki yeri ve konumu belirlenirken aşhane genellikle korunmuş yöne yerleştirilir. Aile bireylerinin ev içindeki yaşamlarının büyük bir bölümü bu mekânda geçmektedir. Aşhane'nin özellikle kış aylarında yağıştan soğuk rüzgardan korunmuş olması istenen çözümdür. Odalara hayata yıkanma yerine ve tuvalete bu mekândan ilişki kurulur. Evin girişi bile genellikle doğrudan aşhaneye açılır. Geleneksel kullanımda bahçeyle sürekli ilişkisi olan insanların çamurlu ayaklarıyla içeri girebilmeleri için aşhanenin döşemesi sıkıştırılmış topraktır.
kireç harçla kapatılarak cephe kuruluş tamamlanır. Zamanla kararan ahşap sistemin içinde farklı renkteki dere taşları ve beyaz kireç harcı evlerin dış yüzeylerini yeşil doğa içinde bambaşka bir görünüme ulaştırmaktadır. Göz dolma tipindeki evlere Sürmene ile Hopa arasında kıyıya yakın olan kesimlerde yaygın olarak rastlanabilmektedir. Devlet Karayolu üzerindeki yerleşmelerde birkaç örnek dışında hemen hemen tümü yıkılmıştır. Göz dolması biçiminde inşa edilmiş evlerden büyük bir bölümü Rize İlinin Fındıklı İlçesinde varlıklarını bütün dirilikleri ile korumaktadırlar.
7.4. Serender
Serender denilen ve mısır ambarı olarak kullanılan küçük yapılar eski evlerin vazgeçilmez komşularıydılar. Her evin yanında görülen küçük zarif ahşap yapılar ağaç oyma bölümleri ile eski mimarinin en güzel örneklerini oluştururdu.
Serenderlerin mimari güzelliklerinin yanında asıl amaç o dönemin ekmek hammaddesi olan mısırı kurutmak ve saklamaktı. Mısırdan başka ceviz fındık hurma ve fasulye de serenderde kurutulurdu. Bunların çürümeden kuruyabilmesi için karşıdan karşıya rüzgâr geçecek şekilde yapılmışlardır. Ahşaptan kafes biçiminde delikli olarak yapılan serenderinbir veya iki çeperi içeriye devamlı hava girmesine sebep olur ve kurutma işlemini yerine getirir.
Dört direk üzerine kurulan serenderin altı tamamen boştur. Dört adet direk üzerinde birer yuvarlak ağaç tekerlek bulunur ve onların üzerine serender yerleştirilmiştir. Bu ağaç tekerleklerin sebebi serendere fare ve diğer zararlıların çıkmasını engellemek içindir. Yine aynı sebeple sabit bir merdivenleri de yoktur. Serendere çıkılacağı zaman portatif merdiven getirilerek serenderin merdiven dayamak için özel olarak bırakılan çıkıntısına dayandırılır ve öylece yukarıya çıkılır. Kurutulacak olan mısır ve diğer yiyecekler serenderin pencerelerindeki yatay ağaç kollara asılır ve kuruduktan sonra serenderin içerisine alınarak orada muhafaza edilir. Ayrıca kışlık yiyecekler küçük odalar şeklinde yapılmış kilerlerde depolanarak ambar olarak kullanılırdı.
Serender temel kullanım amaçlarının dışında ailenin varlık sembolü olarak da işlev görmekteydi. Her türlü yiyeceğin güvenle muhafaza edildiği serenderin hayat bölümü oldukça gösterişli işlemelerle donatılırdı. An taşıyıcı ağaçlar üzerine günlerce büyük emekler sarf edilerek “yazı” adı verilen yerel motifler oyulurdu. Yazılı serenderler sahibine prestij kazandırır övünç kaynağı olurdu. Yazı adı verilen motifin ağaçların düzgün yüzeylerine çizilmesi işlemi büyük zaman alır ve asıl ustalık isteyen bölümü oluştururdu. Çizmeye göre oyma daha kolay kabul edilirdi.
Serenderlerin hayat bölümü çoğunlukla güneşe dönük cepheye kurulur mevsimine göre mutlak kurutulacak bir şeyle hayat bölümünün tahta duvarlarına asılırdı. Hayatın kalın tahtalardan yapılmış cephesine kumar odunu olarak adlandırılan orman gülü dallarından uygunları seçilerek çakılır bunlar kurtulacak eşyaların asılacağı kanca vazifesi görürlerdi. Hayat duvarın da bazen sararmış mısır koçanları bazen hoşaflık hale getirilmiş hurma dizileri bazen de gerdirilmiş halde çakılarak kurtulmaya bırakılan keçi veya koyun (post ) derileri yer alırdı.
7.5. Taş Köprüler
Doğu Karadeniz bölgesinin bütününde olduğu gibi Fındıklı’da da birçok irili ufaklı akarsu bulunmaktadır. Akarsularının çokluğu ve gürlüğü açısından Fındıklı çevresine göre oldukça zengin de sayılabilir. Akarsular açısından zengin olan ilçede köprü mimarisinin de güzel örnekleri gelişmiştir.
Çağlayan (Abu )dersinin iki yanını birbirine bağlayan bu muhteşem eserin inşa edildiği 1924 yılında inşa edilmiştir. Bu gün kullanılmayan bu muhteşem köprünün yanı başında oluşan plansız yapılaşma köprünün azametli görünüşünü yaralamış gibidir.
Fındıklı ilçesinde halen ayakta duran diğer bir köprü de Aslan Dere köyünde yer almaktadır. Çağlayan dersinin denize kavuşma noktasından yaklaşık olarak 17 km güney istikametinde yer alan bu köprünün günümüzden 60 yıl önce inşa edildiği söylenmektedir. Söz konusu köprü bu gün de hizmet vermektedir.
Çağayan ve Aslandere köprülerinden daha mütevazı ölçülerde olan bir köprü de Derbent Köyü girişinde yer almaktadır. Sümer Deresi üzerinde inşa edilmiş olan bu küçük kemer köprü de bugün kullanılmamaktadır.
7.6. Su Değirmenleri
İlçemizin hemen her köyü ve mahallesinde geçmiş yıllardaki üretim tarzı ve geleneksel yaşama biçimine bağlı olarak çok sayıda su değirmeni bulunmakta idi.Su değirmenleri bölgede üretilmekte olan başta mısır ve diğer tahıl ürünlerinin un ve kırma haline getirilmesi maksadı ile kullanılmakta idi. Zaman zaman tuz, fındık kabuğu vs nin öğütülmesi amacı ile de kullanıldıkları bilinmektedir.
Su değirmeni bölgemiz insanının doğada var olan yöresel enerji kaynaklarından en güzel biçimde yararlanılmasının da önemli bir göstergesidir. Her köy ve mahallede bolca bulunan akarsuların en uygun yerine inşa edilen su değirmenleri genellikle çevredeki ailelerin ortaklaşa kullandıkları mekanlardandır. Birkaç ailenin bir araya gelerek
Evlerinin bulunduğu konuma yakın su kaynağında inşa ettikleri su değirmenlerinde önemli bir taş ve ahşap işçiliği gerekmekteydi.1890 yıllarında bir yerleşmenin köy statüsü kazanabilmesi için çami ve mederese (okul) nin yanında bir su değirmeni de gerekli ön koşullardan sayılmaktaydı.
Su değirmenlerinde ahşap ve taş uyumlu bir biçimde kullanılarak hassas bir denge kurulmakta idi. Suyun yüksek bir konumdan boru biçimindeki oluktan hızla akıtılması sistemine dayalı olan su değirmenlerinde sık sık yağmurlar etkisi ile taşan akarsuların bu taşkınlardan korunmuş ancak değirmen kurulmaya elverişli yerinin seçilmesi ile işe başlanırdı. Seçilen değirmen yerinin öğütülecek malzemenin buraya taşınabilmesi şartlarına da sahip olması gözetilirdi.
Akarsuyun en uygun yerinden bir ark sistemi yardımı ile alınan suyu boruya gelmesi sağlanır. Boruya yaprak vs taşınarak sistemin tıkanmasını önlemek amacı ile de tarak adı verilen süzgeçler kurulmaktaydı. Değirmenin çalışmadığı zamanlarda oluğa fazla su gidişini önlemek için de ahşap engeller kullanılarak fazla suyun oluk dışına taşması sağlanırdı.
Değirmen içerisinde kurulan öğütme düzeneğini su yardımı ile dönen çark hareket ettirerek öğütme işlemi tamamlanmaktadır.
7.7. Tarihi Ve Turistik Değerler
Fındıklı ilçesi tarihi dokunun korunması bakımından şanslı ilçelerimizden biridir. İlçemizde yer alan tarihi nitelikli eserlerin birçoğu günümüze kadar ulaşmayı başarmış olup korunup gelecek nesillere bırakılması bugünkü Fındıklı insanına bir sorumluluk olarak yüklenmiştir. İlçemizde yer alan önemli tarihi değerlerimiz şunlardır: Fındıklı Merkez Camii (Fındıklı), Meyveli Köyü Camii (Fındıklı), Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi (Fındıklı), Hurşit Bey Evi (Fındıklı), Çağlayan Köprüsü (Fındıklı)
7.8. Kentleşme ve Konut Verileri

8. Eğitim
Coğrafi yapısının elverişliliğinin yanında tarihi ve kültürel geçmişinin de etkileri ile eğitim öğretim faaliyetlerine her dönem büyük değer verilmiştir Fındıklıda.
Bilginin ve onu kullanabilmenin önemini kavramış Fındıklı insanının geçmişi eğitimin en kalitelinse çocuklarını kavuşturma mücadelelerinin öyküleri ile doludur. Başlangıçta çocuklarını uzak diyarlara eğitim imkanları aramak için göndermekten kaçınmayan insanımız eğitim olanaklarının ilçemize taşınmasında da gayretli olmuş ve başarılar sağlamıştır. Günümüzde ilçemizin kavuşmuş olduğu eğitim altyapınsa bakıldığında bu alanda kazanılmış olan başarılı sonuçlar kendini açıklıkla göstermektedir. Derslik başına düşen öğrenci sayıları dikkate alındığında oldukça sevindirici bir tablo göze çarpmaktadır.
Fındıklı’da çağın eğitim olanaklarından herkesin eşit oranda yararlanabilmesine imkan tanıyan uygulamalardan biride okullarımızın tümünde kurulmuş bulunan Bilgisayar laboratuvarlarıdır. ADSL Hızlı İnternet Erişimine sahip olan bütün okullarımızdan bilgiye ulaşmak daha da kolay hale gelmiş durumdadır.

Okul Öncesi Eğitim
İlçemizde okul öncesinde okullaşma oranı ülke standartlarının bir hayli üzerindedir İlçe merkezinde 55 öğrenci ile eğitim faaliyetlerini sürdürmekte olan Fındıklı Anaokulu’na ilaveten İlköğretim okullarımızın tamamında anasınıfları mevcuttur.
Yüksek Okul
İlçemiz Fındıklı’nın gelecekte bir eğitim ve kültür şehri olması idealini gerçekleştirmek üzere atılmış önemli adımlardan biride Fındıklı Meslek Yüksek Okulu’nda Bilgisayarlı Muhasebe ve İşletme bölümleri mevcuttur.